12 Kasım günüydü Mustafa Kemal, gemilere bakar ve dudaklarını kısıp sadece 3 kelimelik bu cümleyi söyler: ‘Geldikleri gibi giderler!’ Bu sözcüklerdeki o müthiş kararlılığı, direniş ruhunu ve azmi bütün dünya ancak 5 yıl sonra anlayacaktır…
Herkes Atatürk yazısını 10 Kasım’da yazdı… Ben 13 Kasım’ı bekledim...Çünkü Mustafa Kemal’in hayatında 13 Kasım 1918 çok önemli bir gündür… Ruh fırtınasını, direniş gücünü ve çelikten karakterini sessizce gözler önüne serdiği bir gündür… Şimdi 102 yıl önceye o efsanevi 13 Kasım gününe dönelim…. Mustafa Kemal 13 Kasım 1918 günü trenle Adana’dan İstanbul’a Haydarpaşa Garı’na gelir… Güney Cephesi’nde Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı’na kısa süre önce atanan Mustafa Kemal, emrindeki birlikleri koruyarak Anadolu sınırına çekmeyi başarmıştır… Hemen ardından 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi (Teslimiyet Anlaşması) imzalanır… 4 yıl süren I.Dünya Savaşı bitmiştir…Alman-Osmanlı ittifakı yenilmiştir… Osmanlı Hükümeti, Mondros’ta bir savaş gemisinde İngilizler’le teslim anlaşması imzalamıştır… Mondros Mütarekesi, İngilizlere Anadolu’nun tümünü ve İstanbul’u işgal imkanı veren muğlak şartlarla doludur…
İstanbul’da Padişah Vahdettin ve Sadrazam İzzet Paşa İngilizlere tam teslimiyet içindedirler… Mustafa Kemal yenilgiyi, Mondros Mütarekesini ve İngilizlere teslimiyeti kabul etmez… Sadrazam İzzet Paşa ile 8 Kasım’a kadar karşılıklı telgrafları meşhurdur… Mustafa Kemal teslimiyeti reddederek Saray’a karşı bir ‘telgraf savaşı’ başlatır… Mustafa Kemal İngilizler İskenderun ‘a asker çıkarmaya kalkarsa, ateş emri verir, bunu Saray’a bildirir…
Saray panikler…
Mustafa Kemal İngilizlerin bu gidişle Anadolu’nun tümünü işgal edip, hatta hükümet üyelerini belirleyeceği uyarısı yapar…Ve son olarak ‘kendi fıtratına uygun olanı yapacağını’ (yani direneceğini) ilan eder…Saray Mustafa Kemal’i derhal görevden alır, İstanbul’a çağırır…Bu arada 4/5 Kasım 1918 gecesi İttihat Terakki’nin önde gelen liderleri Talat, Enver ve Cemal Paşalar bir Alman denizaltısı ile gizlice İstanbul’dan kaçmışlardır…8 Kasım 1918’de İzzet Paşa Vahdettin tarafından Sadrazamlık’tan alınır…İşte tüm bu fırtınanın ortasında 13 Kasım 1918 günü Mustafa Kemal trenle İstanbul’a gelir…
Mustafa Kemal’in geldiği aynı gün, yani 13 Kasım’da İşgal Kuvvetleri, tam 61 gemilik bir zafer filosu ile İstanbul’a girmişler, Boğaz’ı demirden bir kale gibi boydan boya kaplamışlar, toplarını tehditkar bir şekilde şehrin üzerine çevirmişlerdir….I.Dünya Savaşı’nın galibi İtilaf Kuvvetleri 22 İngiliz, 12 Fransız, 17 İtalyan, 4 Yunan gemisi ve 6 denizaltıdan oluşan 61 parçalık donanma ile İstanbul’u işgal etmiştir. 15 Kasım’da bu donanmadaki gemilerin sayısı 167’ye çıkacaktır… İstanbul’da durum umutsuzdur…Herkes yılgınlık içindedir…Rumların ve Ermeniler işgal kuvvetlerini sevinç gösterileri ile karşılarken, Türkler acı gözyaşları ile derin bir kedere bürünmüştür….
İstanbul 1453’teki fetihten tam 465 yıl sonra düşman çizmesi altında ezilmiştir…Bu Osmanlı için, Türk milleti için ağır bir utançtır…..Tüm bu yeis ve yenilgi ortamında yenilmez bir komutan, yenilgiyi asla kabul etmeyen çelik gibi bir ruh vardır…O ruh Mustafa Kemal’dir… O şimdi adeta tek başına Türk milletinin iradesini temsil etmektedir…Mustafa Kemal Paşa, 13 Kasım’da Haydarpaşa Garı’nda trenden iner…Tren ve peron cepheden gelen subay ve askerlerle doludur…Mustafa Kemal’i tanıyan ve trenden inişini izleyen bir çavuş, gür bir sesle perondaki askerlere komut verir:
-Dikkaaat, gelen Mustafa Kemal Paşa’dır, selaamduurr!
Haydarpaşa Garı’ndaki tüm subay ve askerler bir anda yerinde çakılır, hazırola geçip askerce selam verirler…Tüyleri ürperten bir andır….Mustafa Kemal yavaş adımlarla çavuşun karşısına yürür, durur ve sorar:
-Nerede beraberdik?
Cevap çok şey ifade eden tek kelime ile gelir:
-Çanakkale!...
Mustafa Kemal çavuşa şöyle der:
-Emir geçir, herkes köyüne memleketine silahı ile gitsin, bir şekilde silahını götürsün….
‘Emir geçirmek’ askeri bir terimdir…Emrin yüksek sesle değil, yavaşça kulaktan kulağa sessizce tekrarlanması demektir…Çanakkale’den, yakın siperlerden, cephe günlerinden kalma bir önlem…Çavuş emir geçirir, peron bir anda boşalır…Yüzlerce asker silahı ile birlikte ortadan kaybolur, memleketine doğru yola koyulur…Mondros Teslimiyet Anlaşması’nın öngördüğü, Türk ordusu’nuntüm silahları teslim etmesi şartının aksine Mustafa Kemal daha İstanbul’a indiği ilk anda ilk emrini vermiştir:
‘Silahları vermeyin!’…
Çünkü yarın her bir silah milli mücadelede lazım olacaktır….
Mustafa Kemal’in Haydarpaşa Garı’nda 13 Kasım 1918’de verdiği bu ‘Silahı vermeyin’ emri, onun silah konusundaki ilk emri değildir…Mustafa Kemal zaten Mondros Mütarekesi’ndeki silahları teslim şartına rağmen düşmana tek bir silah bile vermemiştir…Güney Cephesi’nde emrinde kalan son birliklerdeki son silahların;
-Bir bölümünü (Gazi) Antep’e yollamıştır (Bu silahlar daha sonra Antep’te Fransızlara karşı direnişte kullanılmıştır)
-Bir bölümünü Kuşçubaşı Eşref’in Salihli’dekiçiftliği’ne yollamıştır. (Bu silahlar daha sonra Ege’de KuvayiMilliye’ye bağlı efeler tarafından Yunanlılara karşı ilk direnişte kullanılmıştır. Kuşçubaşı Eşref Teşkilatı Mahsusa’nın önde gelen isimlerindendir.)
-Bir bölümünü, Ali Fuat Cebesoy’un emrindeki 20. Kolordu’yu silahları ile Konya-Ankara civarına yaya olarak yollamıştır. (Bu kolordu İstiklal Savaşı’nın Ankara’daki çekirdek gücü olacaktır.)
30 Ekim Mondros Teslimiyeti’ni asla kabul etmeyen Mustafa Kemal, daha o günlerde Anadolu bozkırında bir isyan ve direniş ateşi tutuşturmayı kafasına koymuştur…Bu yüzden tek bir silahı bile düşmana vermez ve verdirmez…İşte 13 Kasım 1918’de İstanbul Haydarpaşa Garı’nda askerlere verdiği bu ‘silahları vermeyin, birlikte köyünüze götürün’ emri onun bu çelikten direniş iradesinin en açık göstergesidir…
O direnişi çoktan başlatmıştır…
‘GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER!’
Mustafa Kemal’in İstanbul’a ayak bastığı 13 Kasım 1918 günü, aynı zamanda İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan düşman donanmasının İstanbul’u işgal ettiği gündür…Düşünün, Mustafa Kemal daha üç yıl önce 1915’te o donanmayı Çanakkale’den içeri sokmamıştır…‘Size ölmeyi emrediyorum!’ diyerek Çanakkale’de cepheye sürdüğü Anadolu yiğitlerinin kanı pahasına o donanmanın İstanbul’a gelişini durdurmuştur!..
O donanma İstanbul’a gelmesin diye Çanakkale’de 60 bin Mehmetçik şehit düşmüştür…İşte o Mustafa Kemal, Çanakkale direnişinin efsane komutanı, şimdi köhne bir askeri çatana ile Haydarpaşa’dan Karaköy’e, Boğaz’ı kaplayan düşman zırhlılarının arasından geçmek zorundadır…
İçinden nasıl bir ruh fırtınası geçmiştir?...
Bu sırada Mustafa Kemal’in aklından ruhundan geçen fırtınaları yansıtan üç kelime kalmıştır, bizlere, günümüze, Türk milletine…. Tarihe geçen 3 sade kelime…13 Kasım 1918 günü, zırhlıların arasından geçen o köhne çatanada o sırada Mustafa Kemal’in yanında olan, yaveri Cevat Abbas Gürer’in, bizlere ve tarihe aktardığı o müthiş, kısacık cümle:
‘Geldikleri gibi giderler!’…
Mustafa Kemal, gemilere bakar ve dudaklarını kısıp sadece 3 kelimelik bu cümleyi söyler:
‘Geldikleri gibi giderler!’
Bu sözcüklerdeki o müthiş kararlılığı, direniş ruhunu ve azmi bütün dünya ancak 5 yıl sonra anlayacaktır…5 yıl boyunca Mustafa Kemal önderliğinde verilen milli mücadeleden, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Mustafa Kemal’in 5 yıl önce öngördüğü o gün gelir çatar…İşgal donanması gemileri 2 Ekim 1923’te gerçekten İstanbul’u terkeder ve ‘Geldikleri gibi giderler’…Rıhtımda düzenlenen törenle, Türk bayrağına selam durarak…Zaferle biten Kurtuluş Savaşı’ndan ve Lozan’dan (24 Temmuz 1923) sonra, Cumhuriyet’in ilanından (29 Ekim 1923) önce…Cumhuriyet’in tam 29 Ekim’de ilan edilmesi ise Mustafa Kemal’in Batı Emperyalizmi’ne gönderdiği bir mesajdır… ‘Sizin dayattığınız 30 Ekim Teslimiyeti’ni tanımadım ve işte parçalayıp yırttım’ mesajıdır…
29 Ekim Mustafa Kemal’in 30 Ekim’e (Mondros’a) yanıtıdır, tokadıdır, intikamıdır…Mustafa Kemal’in deyimi ile ‘Mazlum bir milletin ahıdır’…Genç kuşaklar bu sırrı iyi bilmek zorundadır…Mustafa Kemal’in çelikten örülmüş ‘Geldikleri gibi giderler’ sözüne kuşkusuz Çanakkale şehitlerinin korkusuz ve fedakar ruhları eşlik ediyordu…Çanakkale’de başlayan milli direniş, İstiklal Savaşı ile sürer ve sonunda Türkiye bağımsızlığına kavuşur…Padişah teslim olsa da Türk milleti asla teslim olmayacaktır…
Çünkü Mustafa Kemal çelik gibi iradesi ile tüm milletinin iradesini simgeliyordu…Bu yüzden her türlü işgallerin en zor, en karanlık günlerinde bile Mustafa Kemal’in 13 Kasım 1918’de birbirini tamamlayan iki direniş parolası Türk milletine her zaman ışık tutacaktır:
1-Silahları vermeyin!
2-Geldikleri gibi giderler!
(Not1: Mustafa Kemal’in ‘Geldikleri gibi giderler’ sözünü merak edenler, yaveri Cevat Abbas Gürer’in anılarında bulabilirler. Bak: Atatürk’ün Yaveri Cevat Abbas Gürer-Cumhuriyet Kitapları-2006/2007)
(Not2: Mustafa Kemal’in Haydarpaşa Garı’ndaki ‘silahları vermeyin’ emrini o gün orada garda bulunan Teşkilatı Mahsusa’dan Dr. Fahri, gazeteci Taylan Sorgun’a anlatmıştır. Döneme ait çeşitli anı ve belgeleri 6 değerli kitabında derlemiş olan Gazeteci Taylan Sorgun hala sağdır. Bu konuda Taylan Sorgun ile yapılan bir söyleşi 2 yıl önce Yurt Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)
KAYNAK: https://odatv4.com/13-kasim-ataturkun-hayatinda-cok-onemli-bir-gundur-1311151200.html Kerem Çalışkan